Wednesday, September 13, 2006

Kendimi Takdimimdir-2

Eveetttt... Nerede kalmıştık? 35 yaşımı seviyorum demiştim. Yaşımla barışık olmam çok eski bir durum değil aslında. İtiraf etmeliyim ki yaşımla ilgili yalanlar söylemiştim zamanında. İlkokula gitmeden önce, sonralarda ise 20 yaş öncesinde, özellikle de 18'imden önce yaşımı biraz büyültürdüm. Bunun nasıl bir psikoloji olduğunu hatırlamıyorum. Sonra 30 yaşıma gelince küçük çaplı bir panik yaşadım. Zaman o kadar çabuk geçmişti ki! Yaşlanıyor muydum? 30 yaşıma girdiğimde iki senede aldığım 14 kiloyu fazlasıyla verip 36 bedene sığmış, hareketli yaşam tarzına geri dönmüş ve et yemeği hemen hemen tamamen bırakmış, kendimi sağlıklı yaşamın kucağına bırakmıştım. Kesinlikle 30 göstermiyordum ama 30 yaşındayım demeye dilim varmıyordu. Bazen bir iki yaş yalanı söylemedim değil. Ama zaman geçtikçe, 30 lu yıllara alıştıkça, beynim de olgunlaştıkça ve en önemlisi her yaşın güzelliğini gördükçe seviverdim onu da... Bir de şunu itiraf etmeliyim ki yaşımı söylediğimde "ne kadar genç gösteriyorsunuz", "10 yaşında oğlunuz mu var, inanmıyorum?" gibi iltifatları aldığımda seviniyorum. Yaşlı görünüşlü bir genç olmanın ne güzelliği var oysa? Genç olup büyük göstermek mi, ya da yaşından genç göstermek mi?

Annem de buna benzer şekilde yaşıyla gurur duyar. Yaşını kesinlikle göstermez.(Maşallah diyim:-) Yaşı sorulsun sorulmasın mutlaka tanıştığı insanlara söyler. İnsanların övgüsünü tevazu ile dinler. Ama geçenlerde "bana nazar değecek" dedi. Benim de yıllarca anlatmaya çalıştığım buydu ona. Ben de "hiç olmazsa sormazlarsa söyleme" dedim... Dinler mi bilmem.

Her yaşın güzelliği olduğunu unutmamalıyız. Bir de çizgilerimle yaşlanmak istiyorum. Yani botoks, yüz ameliyatı gibi eğreti şeyleri hiç sevmiyorum. Bu tip işlemler yüzün tüm karakterini, anlamını bozuyor gibi geliyor. Geçenlerde bir Haftasonu dergisinde (geçen dediğim aylar öncesine ait) "Botoks kardeşliği" diye bir yazı vardı. Herkez botoks sayesinde birbirine benzemiş! Ben sanırım Hülya Avşar gibi yaşlanmak istiyorum. Doğal olmayan şeyleri sevmiyorum. (Makyajı severim ama:-) bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu) Hele tiyatro veya sinama oyuncusu bir insanın yüzünün tüm mimiklerini ve anlamını öldürmesini anlayamıyorum. Nicole Kidman mesela; botoks yaptırmış ama zaten çok güzeldi ve genç gösteriyordu. Botoks belki yüzünü gererek cildini güzelleştirmiş ama bence gerek yoktu... Üstelik henüz 37 yaşında filan olmalı.

Bir dakika neler oluyor? Ben kendimi tanıtmıyor muydum? Almış başını gidiyorum. Bu yaş konusuna fena takıldık. Ama başlı başına bir konu bu siz de taktir ederseniz.

Neyse, kendimden bahsetmeyi, ben şunu severim, şunu isterim demeyi kesip dün neler oldu biraz ondan bahsedeyim. Dün saat altı buçuk gibi aşkımla evimize gittiğimizde oğluşumu yeni aldığımız bisikletinin başında ağlarken buldum. Annem de bugünlerde bizde kalıyor (ki onu sonra anlatırım) O da bütün gün bu ağıtlardan bunalmış bir şekilde bizi karşıladı. Ne oldu diye sorduk. Bisiklete binmk istiyormuş. Şimdi ne olacak ki, binsin, sıkmayın çocuğu diyeceksiniz. Tabi ki binebilir, o kadar sıkı bir anne değilim ama sorun şu ki oğluşum geçen cumartesi sünnet oldu. Bisiklete bu kadar binmesi sorun olabilir herhalde diye düşünüyorum. Onunla biraz konuşup ikna ettim neyse. Ama yarın kesin bineceğim dedi. ben de bu senin kararın, dikkatli ol, kendini fazla zorlama dedim. Ama umarım bir şey olmaz...

Şimdi efendim bu sünnet olayı aslında biraz geç oldu farkındayım. Ama bu bir iki yazdır hayatımız öyle aktı ki zaman ve ruh durumumuz müsait olamadı. Bu sene de yeni evimize taşınma işlerini, annemin evinin kiraya verilmesi, bizim siteden bir eve taşınma işlerini tamamladık ki sünnet olayına sıra geldi. Bu arada oğluşum sünnet işini aklında çözmüş ve hazır bir şekilde beklemekteydi ki bu iyi bir gelişmeydi. Çünkü yıllardır sünnetten korkar durumdaydı. Yani herkez hazırdı, en önemlisi O kararını vermişti. Bu ruh haliyle araştırmalara başladım ve hastane, doktor filan belirlendi ve telaşa da çok kapılmadan işi hallediverdik. Canım oğluşumla operasyona ben de girdim. Sünnet nasıl birşey ilk defa gördüm yani. Doktorlar isterseniz fazla bakmayın bayılırsınız filan, bir de sizinle uğraşmayalım demeye getirdiler ama bu tip kan filan beni etkilemez ve etkilemedi. Güle oynaya sünnet olduk Allah'a şükür... Sonrası ise bolca nazlanma, şımarma, anneyi ve anneanneyi dimdik ayakta tutma şeklindeydi... Ama hakkı tabi, biraz nazlansın canım.

Evet bizim günler bu şekilde geçiyor. Başım dün geceden beri feci ağrıyor. Geçenlerde akşam 1,5 saat tenis oynayıp ıpıslak saçlarım rüzgar ve serin havaya maruz bırakılınca sinüzitim azdı. Tamam bugün doktara gideceğim, artık kaçmak yok. Sonbaharda hep bu oluyor ama artık noktayı koyma zamanı geldi. Başağrısına veda etmeli.

Arkadaşlar, umarım güzel bir gün geçirirsiniz,

Renkli kalın:-)


Renkli günler:-)

4 Comments:

Blogger KUGUU said...

Aramiza hosgeldin RENKLI.
Kuguboynu

1:21 AM

 
Blogger renkler said...

Teşekkürler Kuğu,

Sen de bloğuma hoşgeldin:-)

Renkli günler,

1:37 AM

 
Blogger Shemsa said...

meslektaşım hoş geldin.

3:17 AM

 
Blogger renkler said...

Sen de hoşgeldin Shemsa,

Burada meslektaşlara rastlamak hoş oluyor:-)

3:38 AM

 

Post a Comment

<< Home