Monday, September 18, 2006

Zaman bana yetmiyor!

Selam yeniden...

Koşturma içerisinde geçirdiğim bu günün anlam ve önemine istinaden aynı konuyu destekleyen 3 başlık altında yazmayı uygun gördüm:

Kadınlar ne zaman dinlenir?

Üniversite yıllarımda okuduğum "Konuk Kız" adlı kitabında Simone de Beauvoir "kadınların dinlenebildikleri tek yer asansör ve taksilerdir" şeklinde yazmıştı... Bunun ne kadar doğru olduğunda hemen her taksiye binişimde hissetmiş ve hatırlamıştım. Başımı geriye atıp huzur içerisinde hayal kurabildiğim, kitabımı okuyabildiğim, arkadaşlarımı arayabildiğim zamanları taksilere borçluyum (tabi taksi şöförü sorun çıkarmayan, düzgün araba kullanan biri ise:-))Asansörler ise benim için dinlenebildiğim değil, ayakkabımı hızlıca bağladığım, aynasında kendime bir çekid üzen verdiğim, çantamda kaybolmuş anahtarımı aradığım kurtarıcı bir mekan olmuştur ki bu da dinlenebilmek kadar önemlidir hayatın koşturması içerisinde...

Bir kadın ne zaman dinlenir, 24 saatin içerisinde kaç saat, kaç dakika kendine ama sadece kendine zaman ayırabilir? Kaç dakika kendinizi bir yere bırakıp sadece ama sadece hiç birşey yapmadan, hatta hiç birşey düşünmeden bo bir şekilde oturabilirsiniz?

Bugün de hızlı bir güne adım attım. Oğluşumu okula götürdüm. Aslında 5. sınıfa geçiyor ama okul değişikliği oldu. Okul da yeni açıldı. Bu nedenle tören daha özeldi ve herşey oğlum için yeni olduğu için onu yalnız bırakmak istemedim. Annem de bizimle geldi. Öğretmenimiz ile tanıştık, tatlı ve sevecen bir bayana benziyor. Miniklerin şiirleri vs dinlendi. Uzun konuşmalar ile sıkıcılaştırılmış törenler gibi olmadı, herkez umutlu ve hevesliydi. Yeni herşey nasıl insana heyecan verirse bu da yavrularımız ve bizim için öyleydi. Umarım tümümüzün çocukları için güzel bir öğretim yılı olur...

Sonra annem ile eve uğramam gerekti ama bu arada telefonlarım susmadı ve daha işe gelmeden yapmam gereken bir sürü şey birikti. Kendime bir kıyak yaptım ve annem ile bana güzel bir Türk kahvesi yaptım. Ama tembellik etmedim bu arada iş yeri ile görüşüp olayları yoluna sokmaya çalıştım. Sonra bir taksi çağırıp azıcık soluklandım:-)

İşyerine gelir gelmez aynı zamanda yapmam gereken 3 iş çıktı ve benim Süperman olmadığım gerçeği gün gibi ortadaydı. Kendimce bir sıralama yapmak zorunda kaldım ve yine Taksiye atlayıp bir toplantıya girdim. Ama Takside toplantıda konuşulması gerekli konuları notladım yani sandığınız gibi dinlenmedim.

Sonra tekrar işe dönüş, hızla birikmiş işleri halletme, bir sandviç ile karın doyurur gibi yapma, aynı anda telefonlara cevap verme, Wish ile bir iki kelime konuşma... Aslında hergün sizin yaşadıklarınız...

Eve gidince de oradaki mesaimiz başlıyor. Aslında ben şanslıyım, eşim çok yardımcıdır ama ben yerimde duramam ki. sürekli kendime birşeyler çıkarırım ve zamanım olursa bunu eşim ve oğlumla ortak harcamayı tercih ederim. ama bazen nefes almaya ihtiyacım oluyor. hepimizin olmuyor mu?

Arkamızdan Bakakalan Ruhlarımız:

Hikayeyi tam hatırlayamıyorum: Kızılderililer beyaz adamları bir yere götürmekle görevlendirilirler... Bu yere çok çabuk ulaşılmalıdır. Bu nedenle yol çok hızlı alınır. Fakat beyaz adamlar bir bakarlar ki Kızılderililer oturmuşlar! Neden oturduklarını sorduklarında "ruhlarının çok geride kaldığını, onları beklediklerini" açıklarlar.

O zaman biz ne yapalım? Kimbilir ruhum nerelerde kalmıştır benim. Ama ben şöyle düşünüyorum: Bu hız çağına ruhlarımız da ayak uydurmuştur artık. Yüzyılımızın ruhları da değişim geçirmişlerdir. Yoksa bizi nereden bulsunlar bu karmaşada, bu kaosda?

Eriyen Saatler:




Konumuz üzerine aklıma Salvador Dali'nin "Eriyen Saatler" adlı tablosu geldi. Bu resmi çok severim. Zaten Salvador Dali'yi onca çılgınlığına rağmen çok severim. Resimleri beni cidden heyecanlandırır. "Eriyen Saatler" tablosu zamanın ne hızla geçtiğini anlatır, bize hayatın kısa olduğunu da belirtir buna bağlı olarak...


Hayat çok kısa dostlarım. Benim biraz da derdim hayatı dolu dolu yaşamaya çalışmak... Dinlenmeye, ruhumu sakinleştirmeye, nefes almaya bazen zamanım olmuyor. o zaman çok sızlanmayayım değil mi? Kabahat biraz da benim:-)

Renkli kalın:-)

3 Comments:

Blogger kuzine said...

Merhaba;
Aramıza hoşgeldin.

10:42 AM

 
Blogger KUGUU said...

merak ettim, balik burcu musun:))???

12:33 PM

 
Blogger renkler said...

Teşekkürler Kuzine...

Sevgili Kuguu, sana balık burcu olduğumu düşündüren şeyi cidden merak ediyorum:-) Bu arada ikinci yazımda belirttiğim gibi yay burcuyum ki yay burcu ile balık burcu arasında pek bir benzerlik yoktur. Hatta diyebilirim ki sevdiğim bir arkadaşımın kızkardeşi ve onun arkadaşı dışında tanıdığım balık bile yok...

10:29 PM

 

Post a Comment

<< Home