Tuesday, October 17, 2006

YR:- Yalan Rüzgarı


Şimdi moda olan dizi çılgınlığına katıl(a)mayanlardanım. Avrupa yakası dışında hiçbir diziyi takip etmiyorum. Buna Aliye de dahil. Geçmiş dönemlerden Bir İstanbul Masalı ve Asmalı Konak dizilerini ise bitmelerine yakın sadece özet seyretmek şeklinde takip ettim.

Dizi izleyenlere saygı duyuyorum aslında, bunu yapabiliyor ve zevk alıyorlarsa güzel. Ama ben dizi izlemeye dayanamıyorum. Ayrıca duygusal film ve bilimum diziler fenalık geçirmeme neden olacağı için uzak durmakta fayda görüyorum. Ne yapayım, yapım bu, korku ve komedi dışında film de pek izleyemem... Ayrıca bazı diziler iyi hoş, fakat sizce de bu dizi furyasındaki artış abartılı değil mi? Hepsini takip etmek mümkün değil. Gerçi iki annem de kanallar arasında dolaşıp bir iki diziyi birden takip etme başarısı gösterebiliyorlar. Keza sevgli eltim de dizi tutkunu, benimle sohbet ederken sıkılıyordur çünkü dizi konusunda konuşabileceğim hiçbirşey yok. Yani dün Aliye'yi izledin mi diye sorsa muhabet orada biter...

Eskiden öylemiydi ya? Tek kanallı dönemlerde ne güzeldi, her gün bir dizi olurdu ve bunların günlerini ezbere bilirdik. Dolayısı ile hiç kaçırılmazdı bu diziler. Ayrıca aklıma koydum, çocukluğumuz dizilerini de çizgi film konusunda yaptığım gibi listelemeyi düşünüyorum. O günlerin dizileri bence o günün teknolojisi ile kaliteliydi. Gerçi Türk diziler komedi olanlar dışında biraz ağır aksak ilerlerdi ya neyse... Bir de sadece dizi olmazdı. Mesela Cuma akşamları yabancı film olurdu. Cuma geceleri daha geç yatma iznim olduğundan bu filmleri iple çeker, uykumu açmak için durmadan yüzümü yıkar ama genelde film başlar başlamaz uykuma yenik düşerdim. Şimdi ise doğru dürüst bir film izlemek mümkün değil makul saatlerde! Her yer dizi dolu!

Neyse, yanlış anlaşılmasın dizileri isteyen izler, istemeyen izlemez, ayrıca dizilerde manken kullanılmasına da karşı değilim. Kötü bulan izlemesin. Her zaman talep edilen şey sunulur halka... Kalitesiz bir şeyi izlemeyin efendim, izleyen çoksa da buna saygı duymak gerekir. Hoşumuza gitsin, gitmesin... Kaliteli ile kalitesizi karşılaştırıp seçecek olan biziz...



Anlatmak sitediğim konu bu değil aslında. Dijitürkte kanalları karıştırıp dizi yoğunluğundan çıkmak isterken eski dostuma, "Yalan Rüzgarı"na rastladım. Hatırlarsınız değil mi? Türkiye'de ilk soup opera (öyle mi denirdi) oydu sanırım. Şimdilerde dizi çılgınlığı ne ise o dönemde bu ve benzeri diziler de o şekilde popülerdi. Ve itiraf ediyorum ki yıllar boyunca okul ve sonrasında işimden imkan buldukça bu diziyi takip ettim, üstelik oldukça da hoşuma giderdi. Annem de severdi tabi, söylememe gerek bile yok. İlk olarak Yalan Rüzgarını keşfettiğimde zavallı Nikky (adı bu muydu hani Victorun eşi...) eşini cadı Ashley ile görüp ağlıyordu. Dışarıdan içeriyi izliyor ve bir yandan soğuktan korunmak için o harika kürküne sarılıyordu. Ne güzel kadındı o, sarışın mavi gözlü, minik kalkık burunlu... O yılların zevkine uygun gösterişli kıyafetler içerisinde salınan kadınlar, heykeli andıran yüz hatlarına sahip gerçek üstü erkekler, para, lüks, şöhret, entrikalar. Ne hoştu yahu!

Okul, iş vs stresinden eve gelip bu rahatlatıcı diziler ile eğlenirdik işte. O sıralar Yalan Rüzgaını izlediğini itiraf etmek kolay değildi. Entellektüel kesim içerisinde aşağıladıkları bu diziyi izleyenler mutlaka vardı ama onlar bunu inkar ederdi. Aslında herkes izler, herkes her gelişmeyi bilir ama izlemem, ne o öyle, tüüü, kaka derdi. Bir arkadaşımın annesi kültürlü, edebiyat ile uğraşan, kitap yazan birimimi güçlü bir kadındı. Onlara gittiğimiz zaman Yalan Rüzgarını izlerken bulurduk onu. Ama o inkar edenlerden değildi. Eşi onunla dalga geçerdi ama biz kadının zaten boş bir insan olmadığını, dolayısı ile bu tip dizileri izlemenin ona negatif bir şey getirmeyeceğini söylerdik kendimizi de ima ederek... Aslında pozitif birşey de kazandırmazdı ya neyse...

Derslerimi yaparken, projelerimi çizerken, sonrasında tez hazırlarken Yalan Rüzgarı hep açık olurdu. Bazen sadece sesini duyardım ve aslında bu yeterdi.

Yeni bölümleri var şimdi Show max kanalında, rastlarsam izliyorum. Yalnız tuhaf birşey, eskiden izlerken çocuk olanlar şimdi büyümüş, kendi çocukları olmuş. Anneler babalar ise aynen olduğu gibi duruyorlar, yaşlanmak diye bir şey yok. Bayan Chanssler bile hala 80 yaşında, 15 yıl önce olduğu gibi. Haaa bu arada Jill bayan Chanslerin kızı imiş! Yıllarca didişen ikili ana kızmış. Dumur oldum. Herkez birbiri ile ya akraba çıkıyor ve herkes birbiri ile bir dönem mutlaka evlenmiş veya ilişkiye girmiş oluyor. Kim kimin çocuğu, kimin dedesi, kimin ablası belli değil, yaş farkı da belli değil...

Ben nostaljik bir kişilik olduğum için bunları izlemek komik ve eğlendirici geldi bana. Oğlum ve eşim dalga geçseler de günde bir 15 dakika bunu izlememe izin veriyorlar sağolsunlar.

Eeeeee, ne var bunda seviyorum işte Yalan Rüzgarını...

Renkli Günler:-)

11 Comments:

Blogger renkler said...

This comment has been removed by a blog administrator.

3:34 AM

 
Blogger ArMeda said...

Renkler merhaba aynene katılıyorum sana türkiyede şu anda bildiğim kadarıyla 110 tane dizi çekiliyormuş takib etmenin imkanı varmı?..sayı arttıkça kalitede düşüyor tabii.Bende eskileri özlüyorum yalan rüzgarı,cesur ve güzel hayat ağacı,pazar günleri bizimkileri beklerdik cumaları yabancı sinemaları ,şimdi pop starlar dansöz starlar hafta sonları izleyecek hiçbirşey yok..Neyse herşeye rağmen hayat güzel sevgiler...

4:27 AM

 
Blogger renkler said...

Sevgili Armeda,

Hayat tabiki de güzel... Umarım her geçen zaman eskiyi aramayız. İleride güzel şeyler olacaktır elbet:-)

5:41 AM

 
Blogger Annelog Atölye said...

Armeda yazmış 110 dizi diye, ne kadar çokmuş! Film dışında birşey seyredemiyoruz biz, o da yakalayabilirsek. Yalan Rüzgarı nın müziği aklıma geldi şimdi. Her akşam okul dönüşü rastgelirdim galiba.

7:50 AM

 
Blogger renkler said...

Sevgili Annelog, filmin müzüğü değişmemiş, hala aynı:-)

7:55 AM

 
Blogger Behiye said...

Renklercim, hala sürüyor bu dizi, biliyorsundur belki. Ben seyretmiyorum ama değişen tipler, yaşlananlar vs. Hatta bu kadar uzun süren dizilerde( malum burada var epey) oyuncular gercek hayatla diziyi karıstırıyorlardır gibime geliyor benim:)

8:27 AM

 
Blogger Age35 said...

Nasıl unuturum Yalan Rüzgarı,Şahin tEPESİ,dALLAS,Küçük ev..Nerde eski tatlar.Bizde yaşlandık mı ne?

1:12 PM

 
Blogger renkler said...

Behiyeciğim,

Kesin artık kişilikleri karışmıştır diye düşünüyorum:-)

10:31 PM

 
Blogger renkler said...

Ageciğim,

Yaşlanıyoruz demeye dilim varmıyor ama...

Küçük ev ne tatlıydı değil mi? Ah o dizi ile ilgili bir yazı yazmalı, çok hoştu çünkü:-)

10:32 PM

 
Blogger EBRU said...

Sevgili Renkler şimdiki Türk dizilerini ben de hiç izlemiyorum. Şöyle bir bakacak olsam aşırı sıkılıp kalkıyorum televizyonun başından. O yüzden hiçbirini takip edemiyorum. Zaten o kadar çoklar ki hepsini izlemek ve takip etmek benim için olanaksız. Eskiden diziler daha güzeldi bu konuda da sana katılıyorum. 1-2 kanal vardı ama nasıl izlerdik tüm filmleri büyük bir zevkle. Yalan Rüzgarını ben de izlerdim. Annem zaten tiryakisiydi. Ben de onunla beraber oturur izlerdim. O dönemler bir de Hayat Ağacı vardı. Onu da büyük bir merakla izlerdim. Ahh nerede o eski günler! Eski dizileri anlatacağın yazını bekliyorum sevgiler...

12:59 AM

 
Blogger renkler said...

Ebrucuğum,

Hayat Ağacını ben de çok severdim:-) Yayından kaldırıldığında çok üzülmüştüm. Ama o dandik diyebileceğimiz dizilerin verdiği zevki Türk dizilerinde bulamıyorum. Bu çok ilginç değil mi?

Diziler ile ilgili yazıyı bayramdan sonraki hafta yazmayı düşünüyorum:-)

İyi bayramlar

1:21 AM

 

Post a Comment

<< Home