Wednesday, November 15, 2006

Üsküdar'a Gider İken Aldı da Bir Yağmuurrrr....

Ceyda bir postunda "okulda yaptığınız ilk gösteri"yi anımsıyor musunuz diye sormuştu. Bu tam bana göre bir soruydu, anımsadıklarımı uzun uzun yazmak durumunda kalmıştım siz de tahmin edersiniz:-) Aslında kısacık bir özetti benim için fakat o kısacık dediğim yazı bile blog sahibine yorum olaraktan biraz uzundu. Ceydaya bu bir postluk yazı aslında, kullanabilir miyim diye sordum, O da izin verdi. Teşekkür Ceydacığım.

Şimdi efendim ilkokul birinci sınıftaydım. Canım öğretmenim Fehime hanımı buradan anıyorum, Kimbilir neredesin, neler yapıyorsun öğretmenim:-) O yıllarda devlet okulları da ront, tören, oyun, gösteri, özel gün eğlencesi, piyes gibi organizasyonlara önem verir ve her sene gerçekleştirilmesini sağlardı. Öğretmenler de bu sosyal aktiviteye katılımı önemser ve sınıfları için yılda en az bir gösteri düzenlerlerdi. Benim annem de okulun bu tip gösterilere en çok önem veren öğretmenlerindendi. Giysiler, şapkalar, dekor için o kadar uğraşırdı ki! Kendi sınıfı için kendi elleriyle yaptığı güller ile bezeli rengarenk şapkaları hatırlıyrum... Bizim öğretmenimiz de severdi sevmesine de daha çok velileri çalıştırırdı. Annem de bu çalışmalarda aktif rol alan velilerdendi kuşkusuz. Zaten hep bilinen, sınıfa en çok uğrayan belli anneler ve sınıf anneleri vardı ve görünmeyen anneler sadece gösteriye izleyici olarak gelmek dışında birşey yapmazdı...

İlkokulda, minimini birlerken yaptığımız gösteri aynı zamanda anneler gününü kutlamak için de hazırlanmıştı. Sanırım o güne de denk getirilmişti... Ben her türlü okul aktivitesinde yer almayı seven, girişken ve her konuda yetenekli ! bir çocuk olduğum için pek çok oyunda görev alabildiğim gibi açılış konuşmasını da yapmıştım. Bu konuşma annemin hazırlayıp elime verdiği, anne ile ilgili bir yazı idi. Anneciğim, canım benim şeklinde cicili bir yazıydı anlayacağınız. Uzun beyaz bir tuvalet ile sunmuştum hiç unutmam...

Yine beyaz tuvaletimle katıldığım bir başka aktivite de ki o oyunda herkes beyaz giymişti, dans gösterisi idi. Cengiz diye bir çocukla eşleşmiştim:-)Ama müzik nasıldı, nasıl dans ettik bilemem.

Bir de dört mevsim diye bir oyun vardı. Dörder kişilik gruplar kendi mevsimlerini anımsatan kıyafetler giyiyorlar, neden o mevsimi ve renklerini sevdiklerini anlatıyorlar. Mesela bahar yeşil renk, kış beyaz renk, sonbahar sarı yaz neydi unuttum. En popüler mevsim yazdı tabi. Ben orada bayrak grubundaydım, ne alaka demeyin en son grup bayrak grubuydu, ben en çok bayrağımı seviyorum o nedenle kırmızı giyiyorum diye çıkıp oynamıştık. O kıyafetimi hiç unutamam! Kırmızı, kat kat etekli bir elbiseydi o... Sonradan da sık sık giydim, hatta kısaldıkça en üstteki kat alta eklendi, uzatıldı, en sonunda ben onu değil ama o beni bıraktı, kat kalmadı ve ya attık, ya da diğer şık kıyafetlerim gibi birilerinin çocuklarına verildi. Bari onu saklasaydın be anneciğim?

Başka bir bölümde dans yarışması yapıldı. Şöyle oluyordu bu efendim: Ortaya çiftlerden bir eksik sandalye konur, müzikle dönülür, müzik bitince sandalyeye oturamayan çift atılır. Kim kazandı sizce? Tabiki arkadaşınız Renk:-) Kavalyem Ömerdi. Çilli Ömer! Ne cingöz çocuktu Allahım, o cingözlükle kazandık. Arada benim kucağıma da oturdu tabi ama sonuçta kazanıp kitap hediyesini aldık. Hediyeyi veren büyüğümüz sınıfın bilinen seimalarından Ömerin annesiydi:-)

Benim en sevdiğim o güne ait gösteri ise "Üsküdar'a giderken aldı da bir yağmur" şovuydu:-) Sizce kim oynadı? Tabiki de ben:-) Şirin, tombik Cem ile... Çocuk nedense kızlar arasında paylaşılamayan, sınıfın popülerleri bir öğrenciydi. Annesi annemin en çok görüştüğü veliydi. Onlara sık sık giderdik, kız oyunlarından da anlardı, hiç öyle erkek oyunu oynayalım diye tutturmazdı. Neden o kadar popülerdi bilmem, şişkoluk o yaşlarda şirinlik sebebi mi oluyor, biz mi o yıllarda çok şapşaldık bilemiyorum. Yıllar sonra üniversite hazırlık kursunda aynı sınıfa düştük. Boyu hala benden kısa ve hala tombikti, ama iyi bir çocuktu... Yıllar öncenin ortak paylaşımı, oyunlarımız haricinde tek bir ortak noktamız olmadığı için birbirimizle fazla ilgilenmemiştik. Sadede geliyorum: Oyunu bilirsiniz. Eski Osmanlı- İstanbul bayanı ve erkeği Üsküdar'da karşılaşırlar, birbirine tutulurlar, kız mendil atar, bu kalbim senin demektir ve mutlu son. Neyse efendim bizi attılar sahneye, o bir yerden, ben bir yerden çıktık. Benim kıyafetim şu: Kırmızı kadife, önü altın yaldızlı iplikle işli şık ve uzun bir elbise, kırmızı ve harika desenli bir tül başıma atılmış ve süslü iğne ile yandan tutturulmuş (ağız da tül ile kapalı), elde altın yaldızlı miniminnacık, üstten büzülerek kapanan payetli bir çanta, yine elde çok şık tül bir mendil, yine elde şık bir yelpaze, üzeri tavuskuşu desenli, yine elde kırmızı, uçları dantelli küçük bir şemsiye, omuza dayanmış, açılmış duruyor. Yani anlayacağınız elim kolum dolu! Çantayı tutsam yelpaze kapanıyor, mendili tutsam şemsiye düşüyor. Cem'e de takmışlar bıyık, başına fes onu gördükçe gülesim geliyor. Zaten herkes gülüyor bize, Cem de onlara sinirleniyor ne gülüyorlar diye. Cem hariç hepimiz gülüyoruz. Aslında o anda çekilen resimlerde ben gülmekle ağlamak arası bir ifadeye sahibim, neyse ki ağızım tül ile kapanmış. Cem kızıyor, Doğru ya ciddi ciddi oynuyoruz burada, hiç mi görmediler eski Türk insanlarını:-) Neyse mendilimi düşürdüm kazasız belasız. Cem yerden aldı, kokladı, sonra kolkola girdik. Çocuk bir de benden 5 santim kısa. Çok uyumlu bir çift oluşturduk, kahkahalar yükseldi, o saate kadar şiirden, şarkıdan, danstan bayılmış veliler uyandı, kendine geldi... Haaa bir de yüzümde bir ton makyaj var ve bu konuda çok mutluyum. Annemin kırmızı rujunu sürmüşüm kolay mı? Milleti mutlu edip kulise geldik neyse, elimdekileri attım. Sahne arkasında bir veli ordusu diğer gösteriye hazırlamak için bizi bekliyor! İki gün sonra bize aynı kıyafetleri giydirdiler, makyajı yaptılar fotograf çektirmeye stüdyoya götürdüler. Ben ne poz vermişim ööööllleeee! Büyümüş de küçülmüş bir afet! Zavallı Cem ise saf saf, çocuk çocuk bakıyor!

O gün çok güzeldi. Bir de topluca katıldığımız korolar vardı. Ben bir çok gösteriye katılmış şanslı gruptandım. Sanırım annesi aktif öğrenciler şanslı oluyordu bu konuda. Annem hırslı zaten, her şeye gireyim istiyor. Bir halk oyunlarını sevmezdim, ona katılmadım. Bir de bale gösterisine, bale kıyafetim yok diye. O biraz içimde ukte oldu!

O sıralar yaşadığımız şehrin gazetesi bir köşe yapmıştı resimlerimizden ve ilgili yazılardan oluşan. Benim tek yaptığım konuşma ve bir iki resmim de vardı. Uzun süre sakladık o gazeteyi, ama bir şeyi saklama özürlü annem tarafından atıldı bir gün habersizce...

Okulumuzun çok güzel bir tiyatro salonu vardı, tüm bu gösteriler orada olurdu. Soyunma odalarının, sahnenin o kokusu hala burnumda. Şimdi oğluma bakıyorum, bir tek birinci sınıfta bir restoranın küçücük orta yerinde yaptıkları gösteri dışında hiçbişey yok. Ama anaokulunda yaparlardı... Eskisi gibi önem verilmiyor mu ne? Okulları yaparken böyle bir salon düşünülmüyor mu? Çocuklara bu tip aktiviteleri özendirmek lazım diye düşünüyorum. Ama şimdiki çocuklar (en azından devlet okullarında) sadece çalışıyorlar, çalışıyorlar, tekrar çalışıyorlar...

İşte böyle... Sonraki hemen her sene bu tip gösteriler yaptık ama en çok bu ilk gösterimizi, o çocuksu komiklikleri hatırlarım:-)

Bu arada bu akşam spora gidince tekrar tartılacağım. Annemin tartısına göre-ki artık o bizim tartımız, yeni tartı almaya niyetimizin olmadığını gören annem bize getirmiş- her gün 100 gram kadar veriyorum ki bence bu iyi sayılır. Ayda 3 kilo verebilmeyi hedefliyorum. Hafta başından beri yediğim içtiğimiz yarın yazarım... Ama dün biraz karbonhidrat aldığımı itiraf etmeliyim! Rejim başladığından beri ilk kez pilav yedim ki pilav benim en hayati gıdamdır, bayılırım. hem de3 servis kaşığı, 1 kaşık kurufasulye ile. Yine de masadan doymuş kalkmadım! Çok nefisti, pişman değilim:-)

Renkli günler:-)

10 Comments:

Blogger renkler said...

Canım aklıma resim koymak geldi ama annemde o resimler ve dün uğrayamadım. Ama bulursam, enişteniz de izin verirse bir ikisini koyarım, hoş olur:-)

1:04 AM

 
Blogger ceyda'nın tükkanı said...

Canım izin ne demek reca ederim. İlkleri hatırlamak hep güzel oluyor:) Şu yaz rengi mavi olabilir gibi geldi okurken:) Ben kızlarımın gösterilerini hep koşuşturmaktan cd den izleyebiliyorum koş kıyafeti değiştir, onu getir, bunu yetiştir derken tamamını izlemek hep ertesi güne kalıyor:) Herseferinde bu defa oturacağım kımıldamayacağım diyorum ama olamıyor maalesef:))

Her ayrıntıyı hatırlamanı çok takdir ediyorum ben senin:)

1:16 AM

 
Blogger renkler said...

Ceydacığım belki de maviydi, bak bu ayrıntı aklımda kalmamış.

Hafızam fena değil sanırım. Anneannemin annesi bunamıştı, dün ne yedin desen hatırlamazdı ama 16 yaşında İstanbul'da götürdükleri genç doktorun ne yakışıklı olduğunu hatırlardı, ya da yıllar önce ölmüş kocası ile yaşadıklarını, gerçi nerede eşin diyo sorsan çarşıya gitti derdi. Bizi bile tanımaz, büyük kızının ismi ile çağırırdı. Onun için herkes büyük kızıydı zaten... Ben ileride bunamam inşallah, insanın anılarını kaybetmesi acı olur.

2:06 AM

 
Blogger - said...

Ne güzel yaa, o günler aklıma geldi.Ben de senin gibi aşırı aktif bir çocuktum bu konularda 5-6 oyun varsa mutlaka 4'ünde ben olurdum.Sunuculuk, monologlar filan....Ben de hiç unutmam ilkokula erken başlamama ve neredeyse benden 2 yaş büyük olmalarına rağmen sınıfın en uzun boylusu olduğum için pamuk prenseslikte hiç zorlanmamıştım.Cücelerimin boyları harbiden de benim omzumun bile altındaydı :)))
Geçenlerde şu aklıma geldi ben topluluk önünde konuşurken bile şu an sesim titriyor midemde kelebekler uçuşuyor, e o zamanlarda nasıl heyecanlanmadan çıkıyordum o kadar insanın karşısına ?? Çocukken pek birşeyin farkında olmuyoruz galiba : ))

Renklercim ne güzel bir konu bulmuşsun, bizi eskilere götürdün...

6:22 AM

 
Blogger renkler said...

Kelebekçiğim, ne güzel hepimiz aktif, kendine güvenen çocuklarmışız:-) Şu an heyecanlanmanın nedenini anlayamıyorum. Ben iş hayatına ilk başladığımda heyecanlanırdım ama sonra alıştım, artık toplantılar, sunumlar beni eğlendiriyor bile. Tabi hazırlık aşamasında epey heyecan yapıyorum, ama işin içine girince heyecan kalmıyor.

7:17 AM

 
Blogger Yaz said...

Valla bana da çocukluğumu hatırlattın şimdi :) çocukluk gibisi yok yahu.
Ayrıca ben kilo verme konusundaki iradeni de çok takdir ediyorum arkadaşım bunuda belirtmeden geçemiycim.

7:47 AM

 
Blogger renkler said...

Yazcığım sağol, bu akşam tartılacağım ama ödüm kopuyor. Ya kilo vermemişsem diye! O zaman çok demoralize olacağım.

7:57 AM

 
Blogger Nilay said...

Kendi cocuklugum geldi aklima. Her turlu musamerede bas rol oynardim OZgur diye bir arkadasla. Birinci siniftan besinci sinifa kadar hep yan yana dans eden iki tiptik biz :) Ama Ozgur yakisikli cocuktu Allah icin :)))

9:03 PM

 
Blogger renkler said...

Nilaycığım, kapmışsın yani yakışıklıyı:-)

10:41 PM

 
Blogger renkler said...

This comment has been removed by a blog administrator.

10:41 PM

 

Post a Comment

<< Home