Wednesday, July 25, 2007

Ya civcivler, su kaplumbağları?

Dün balıklarımla ilgili bir anımı anlatmıştım. Konu konuyu açar derler, bu sabah da bizim Mavi Güvercinler Feministi kuzenimin hayvanlar ile yaşadığı maceralar aklıma geldi.

Bizim kız hayvanları çok severdi. Hala da çok düşkündür. Hatta çocukken veteriner olmayı isterdi. Sonra gazeteciliğe yöneldi işte, o da boş çıktı… Kısmet… Neyse bu küçükken evden geçmeyen hayvan kalmamıştı. 20 yıl öncesinin Gayrettepesinde bahçeli bir ev kalmış durumdaydı bizimkilerin komşusu olarak. Onlar da tavuk besliyorlardı o bahçede, düşünün. Bizim kız civciv seviyor diye buna küçükken verirlerdi, bu onları büyütür, çirkin bir hale gelince geri verirdi.

Civcivler çok tatlı yaratıklardır bilirsiniz. O civcivleri ben de çok severdim. Ama eve kapatılmış o civcivlere sorarsanız eminim ki bahçede kalmayı yeğlerlerdi. Çünkü bizimki civcivleri sürekli kucağında gezdirir, oynar durur, onlara bir yükseltiden geçmeyi, atlamayı öğretmeye çalışır dururdu. Fakat doğal olarak bu hayvancıklar o kadar zeki mahluklar değildi.

Bu alınan sayısız civciv biz nereye gidersek mutlaka taşınırdı. Hatta bunun için özel, hava delikli çantaları bile vardı. Ben o dönemlerde küçük kardeşlerden nefret eden genç kız havalarındayım, hele öyle yanımda civcivli kız çocuğu istemiyorum tabi. Bir gün annemin arkadaşına gideceğiz, bunu da aldık, tutturdu civcivler de gelecek diye. İki taneler bir de! Neyse ben suratımı astım. Takside öttü durdu, ben rezil olduk diye somurtuyorum. Daha da kötüsü belediye otobüsüne de bindik. Ben dedim ki sizi tanımıyorum, uzakta durdum. Civcivler ötüp duruyor, kimse anlam veremiyor bakınıp duruyor.Kuzen de bana abla saat kaç diye sorup duruyor, ben daha da uzaklaşıyorum. İnsanlar bu tuhaf aile de neyin nesi diyor…

Neyse efendim, annemin arkadaşına geldik, civcivler sıkılmıştır diye dolaşmaları için balkona bıraktık. Birazdan almaya gittik ki biri yok!!! Aradık taradık yok! Düşmüş olamaz çünkü kenarlar beton. Büyük ihtimalle orada dolanan kargalar aldı dedi L. Teyze… Çok ağlaştık o gün. Dönüşte Mısır çarşısının oradaki hayvan dükkanlarına uğrayıp yerine bir civciv aldık.

Bir seferinde de su kaplumbağsı diye tutturduk. Hani bunlar minicik ya, bir de büyümez diyorlar… İki tane mini mini kaplumbağ aldık, o kadar şirinlerdi ki! Bir de küçücük bir akvaryumda tek bir balığımız vardı. O akvaryuma koyduk bunları. Bir iki gün sonra bir gün bir baktık bu kaplumbağ balığın o güzelim kuyruğundan yakalamış parçalıyor!!! Biz panik olduk yine. Ama cesur arkadaşını Renkler yine elini suya daldırdı ve kötü yürekli kaplumbağı çıkartmayı başardı. Zavallı kurban balık hayatının devamında yırtık bir kuyruk ile yaşadı.

Sonra bunları ayrı minik, kayalık görünümlü taşlar ile süslenmiş bir akvaryuma aldık. Başka bir vukuatı da bundan sonra yaşadık. Bir gün bir baktık bu akvaryum müsvettesinin içinde kablumbağın biri yok. Ama bu iki mini canavar büyümüş ve minkiliklerini kaybetmiş iki sevimsiz yaratık olmuşlardı o sıra. Dolayısı ile mini evleri onlar için küçük ve sevimsiz bir hal almıştı. Neyse, aradık, taradık hayvan yok! Artık ümidi kestik ki bir iki gün sonra yengem temizlik yapmaya karar verdiği bir gün bunu bulduk. Meğersem bizim şapşal yürüye yürüye kaloriferin altına gitmiş, oradan akan sızıntı suyun altında yaşıyor. Hemen aldık suya, bir daha çıkmamasını tembihledik. Bilmem ki sonra ne oldular, hatırlamıyorum.

İşte böyle anılarım da var…

22 Comments:

Blogger Mutluveumutlu said...

Merhaba renlercim,senin kuzen bana benim eşimi hatırlattı:)Evliliğimiz ilk haftasında bizde eşimle evde bi hayvan beslesek mi acaba diye düşünürken eşim en sonunda ördek yavrusunda karar kılmıştı,şakamı yapıyordu gerçekmiydi anlamadım ama neyseki vazgeçirebildim :)Tekrar görüşmek dileğiyle...Sevgiler

12:10 AM

 
Blogger Ayçiçeği said...

Canım ya, senin yazılarını ne kadar özlemişim. Benim de civcivler ve kaplumbağlar ile ilgili anılarım var :) Onları hatırladım şimdi. Yaz tatillerinde Türkiye'ye geldiğimde anneannemde kalırdım. O da beni ve kuzenimi pazara götürürdü. Biz de her civciv gördüğümüzde isterdik. O da almazdı tabii :) Ama ne ağlardık civciv diye :))

Romanın çok güzel gitmiş de, biraz ara verdin galiba. Gerçekten de ilgiyle okuyordum. Zaten bilgisayarımı açar açmaz ilk oraya baktım :))

12:10 AM

 
Blogger renkler said...

Sevgili Mutlu ve Umutlu, çok güzel bir blog ismi bu! Umarım hep mutlu ve umutlu olursun. Bizler de tabi... Ördek yavruları ile ilgili bir arkadaşımın başından geçmiş bir anı var. Şimdi de onu hatırlattın. Bakarsın yarın yazarım:-)

Eşinle sonra bir hayvan beslediniz mi peki:-)

12:16 AM

 
Blogger renkler said...

Aaaaa, kim gelmiş, Ayçiçekçiğim, hoşgeldin ve güle güle git Londraya. Postunu okudum ama cevap yazamadım. Birazdan gelirim.

Roman kötü durumda. Harika fikirler buldum ama yazamıyorum. Ciddi bir şekilde durdum. Ama sonuna kadar tü hatları ile belli oldu artık kafamda. Tek sorun İlham bey ne zaman gelecek?

12:17 AM

 
Blogger [ fiкяiмiи iиcє güℓü ] said...

Civcivlerin boyalıları vardı bir dönem. Kırmızı, mor, mavi hatta. Maxi'nin ısrarlarıyla, istemeye istemeye, bir tane fuşya almıştım. Bayağı büyütmüştük. Sonra bir gün evin içinde kayboldu. Senin kaplumbakın hesabı, aradık ta aradık. Sonunda bir köşede ölüsünü bulmuştuk. Maxi, bisikletiyle ezmiş. Çok ağladı sonra. İlk trafik kazasıydı yavrumun.:)) Ay o genç kız tripleri, herşeyden herkesten utanmalar. Hayata öyle tepeden bakmalar. Güzeldi ama be. Yazık kuzenciğe.:))

12:36 AM

 
Blogger Mutluveumutlu said...

Renklercim henüz hangi hayvanı beslayeceğimize karar veremedik,eşimde çok yoğun olduğu için bu aralar çok şükür şimdilik unuttu :)Beslemek bende isterim aslında ama çalıştığım için zor olacak gibi geliyor,o yüzden şuanda istemiyorum.Ben kuş alalım diyorum onuda o kabul etmiyor:)

12:40 AM

 
Blogger Gamzeli said...

Yazık civcivlere, bizimde vardı 10 taneye yakın almıştık...Bahçeye çıkarmıştık hepsi dolaşıyorlardı ablma sek sek yürüyordu birden üstüne bastı...Çok kötü bir durumdu, gerisini hatırlamak bile istemiyorum...Su kaplumbağsını geçen yaz çok istedim almak, yengemde var ama bulamamıştım , bir daha da aklıma gelmedi...bak şimdi yine depreşti kaplumbağlar içimde :)))

1:47 AM

 
Blogger kakaolusevgi said...

Merhaba,bloğumun ismini beğendiğin çok teşekkürler.Ben tam bir tatlı sempazitanı olarak bu ismi koydum.Çünkü anladım ki,benim için hayatta 2 vazgeçemeyeceğim şey var.Biri kakao maddesi+biri de sevgi.
Kamlumbağalarda çok alem hayvalar vallahi.Hem tipleri komik ve sevimli,hem de yaptıkları.Benim de aklıma üniden bir arkadaşımın çocukluk anısı geldi.Evde civcivleri varmış.Arkadaşım da hem temizliği çok sever,hem de civcivlere ilgiyi kıskandı heralde.Bir gün elektrik süpürgesi ile içine çekmiş bir civcivi.Cani yani.Ama çok güldük.Yine de yazık civcivcağıza.Canı var sonuçta onun da.

2:47 AM

 
Blogger renkler said...

İnce Gülcüküm, yazık çocukların ellerine düşen civcivlereee!!! Bu arada o boyanan civcivlere çok acırdım. Hiç doğal bir şey değil ki. Ama çocukların daha çok dikkatini çekiyordu tabi. Hala var mıdır?

4:33 AM

 
Blogger renkler said...

Mutlu ve umutlucuğum, çalışınca hayvana da yazık tabi. Hele köpekler o kadar sıkılıyorlar ki, sahiplerini kapıda inleyerek bekliyorlar... Kuş iyi fikir aslında...

4:34 AM

 
Blogger renkler said...

Gamzeliciğim, 10 tane olunca üzerine basmamak imkansız zaten. Yazık olmuş... Su kaplumbağları çok şirin, hatta arada eline alıp sevebilirsin bile. Ama ben kedi köpek gibi daha tepki verecek hayvanları seviyorum. Ama eşim yasakladı:-(

4:36 AM

 
Blogger renkler said...

Kakaolu Sevgiciğim, benim oğluş da kakaolu süte bayılır. Ama tiramisu üzerindekileri yemez. Ben kakaolu keke bayılırım.
Arkadaşının civcivinin sonu çok kötü olmuş yazık... Bir rock sarkıcısı da bir konserinde civcivleri ortaya dağıtıp çivili ayakkabılar ile üstlerine basmış. Ozzy Osborne muydu ne. Tam canavarlık. Yalnız bu gerçek mi yoksa bir şehir efsanesi mi bilemiyorum.

4:40 AM

 
Blogger Gamzeli said...

tabi onların tüyleri insnaın midesine kaçtımı iyi değil derler...Biri var evinde köpek besliyor, onun tüyleri her yerde onun evine yıllardan beri bir kere gittim , sanki evindeki tüyleri yutacakmışım gibi geliyor...Dikkatli olmak lazım...

7:11 AM

 
Blogger renkler said...

Gamzeliciğim, bir gün bahçeli bir evim olursa kesin köpek alacağım. Eve sokmam ama... Kedi ise çok şirin oluyor, bayılıyorum...

7:13 AM

 
Blogger Nasıl geçti habersiz... said...

hey Allah'ım! tembihleyince söz dinledi mi kaplumbağa peki?

9:10 AM

 
Blogger Emre said...

Sizinkilerde amma da yaramazlarmış yahu:) ne güzel anılar değilmi,ben o sebeplen çok geçmişe gitmek istemişimdir.

9:20 AM

 
Blogger Bir Derin Masalı said...

Çok güldüm valla haline Renkler ciğim... ne hoş anılar....çocukluk işte....hele hele o genç kız edaları yok mu...insan büyüyünce anlıyor ne komik görünebileceğini....

Not: Renklerciğim blogun anonim yorumlara izin vermediği için yeni adresimle yorum bırakamıyorum. Artık eski adresimlede girmek istemiyorum. Bi Güzellik yapamaz mısın acaba benim için :)

10:43 AM

 
Blogger renkler said...

Sevgili Emre, ben de bazen keşke çocukluğuma gidebilsem diye düşünürüm. En büyülü günler onlar insan hayatında. Ne yazık ki o zamanlar kıymetini bilemiyoruz.

11:26 PM

 
Blogger renkler said...

Yağmur Damlacıkı, söz dinledi tabi. Çok kızmıştım:-)

11:26 PM

 
Blogger renkler said...

Handeciğim, anonime senin için açacağım ama inşallah becerebilirim. Bir bakayım, beceremezsem sorarım. Anonimler abuk yazılar gelmesin diye açmıştım. Bakalım, eğer sorun olursa başka bir çare düşünürüz.

11:27 PM

 
Anonymous Anonymous said...

Sağol arkadaşım...

5:03 AM

 
Blogger La Madame Chapeau said...

Hiiiii kıyamaaaammm :))
Benim sukaplumbiklerime nasssııı sevimsiz dersiiin :))))

Benim de 2006 Kasım'ından beri 3 tane şiriiin su kaplumbağam var :)

Öööyle seviyorum ki onları... Hem canım öyle sevimsiz değilleeer :)

Öyle oyuncu ve zeki yaratıklar ki... Ama et de yiyen canlılar onlar :) O yüzden başka balıklarla aynı yerde yaşatmak zor :) Zaten onların özel alanlara ihtiyaçları var...

Ama büyümüyor diye kandırmışlar sizi o ayrı...

Yeterli alan buldukları sürece, yani kaplarına orantılı olarak büyüyorlar...

Benim 2 oğlan bir kızdan, kız olanı geçen hafta minik havuzlarından firar etmeyi başarınca, daha büyük bir akvaryum yaptık onlara :)

Bu arada eğer hala yaşıyorsa sizinkiler, arada kaçarlarsa telaş etmeyin... Aynen öyle su bulabildikleri ya da kıyı bucak yerlere doğru yürürler... Ve bir ay bu şekilde yaşayabilirler... Ezmediğiniz sürece telaşa gerek yok firar hallerinde :D

Oyyy :D Canlarım yaf... Epeydir blogda bahsetmemiştim onlardan... İyi bir anlarını yakalarsam fotoğraflayıp, yazayım bari :))

Sevgiler...
İçtenlikle...

10:04 AM

 

Post a Comment

<< Home